Yalova Üniversitesi    termalmyo@yalova.edu.tr 0226 815 56 27


Yalova Üniversitesi Termal Meslek Yüksekokulu Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Selçuk Can 14 Kasım Dünya Diyabet Günü ile ilgili bir yazı kaleme aldı.  Prof. Can yazısında 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nün nasıl başladığından diyabetin belirtilerine, diyabet teşhisinin nasıl konulacağından tedavi yöntemlerine kadar pek çok konuda önemli açıklamalarda bulundu.

 

Prof.Dr. Ahmet Selçuk Can 14 Kasım Dünya Diyabet Günü için kaleme aldığı yazısının detayları aşağıdadır.

 


14 KASIM DÜNYA DİYABET GÜNÜ NASIL BAŞLADI ?

1921 yılında Dr. Frederick Grant Banting ve Charles Herbert Best pankreası ameliyat ile çıkarılan köpeklere, sağlıklı köpeklerin pankreaslarının Langerhans adacıklarından hazırladıkları ekstreyi vererek tüm diyabet belirtilerinin ortadan kalktığını göstermişlerdir. Sonrasında Banting, Best ve diğer meslektaşları Toronto Üniversitesinde domuz pankreasından insülin hormonunu ayırıp saflaştırmayı başardılar. Bu uğraşları sonucunda insülin enjeksiyonunun yolu açılmış oldu ve ilk hasta 1922 yılında tedavi edildi. Bu buluşları için Banting ve laboratuvarın yöneticisi olan John James Richard Macleod’a 1923 yılında Nobel Tıp Ödülü verildi. Banting ve Best insülin üretim yöntemi ile ilgili olarak aldıkları patent için para talep etmediler ve insülinden maddi kazanç elde etmeye çalışmadılar. Bu şekilde para hırsı olmadan insanlığa hizmet düşüncesindeki yaklaşımlarının sonucunda insülin üretimi ve tedavisi hızla tüm dünyaya yayıldı. Banting’in doğum günü olan 14 Kasım tarihi “Dünya Diyabet Günü” olarak kutlanmaya başlandı ve Diyabet Camiası tarafından Banting bu şekilde onurlandırıldı.

 

DİYABET BELİRTİLERİ NELERDİR ?

  1. Sık ve bol idrar yapma
  2. Çok susama ve neticesinde fazla      su içilmesi
  3. Çok yemek yeme
  4. Kilo kaybı veya nedensiz kilo artışı
  5. Ağız kuruluğu
  6. Yorgunluk
  7. Vücuttaki      yaraların geç iyileşmesi
  8. Kuru      ve kaşıntılı cilt
  9. Sık      geçirilen enfeksiyonlar
  10. Bulanık      görme

 

DİYABET TEŞHİSİ NASIL KONULUR ?

            Diyabetin en sık belirtisi hiçbir belirti olmamasıdır. Check-up yani tamamen kontrol amaçlı testler esnasında kişiye diyabet teşhisi konabilir. Hastalar dikkatle sorgulandığında ağız kuruluğu, halsizlik, yemek sonrası yorgunluk ve uyuklama, kilo alma, çok idrara çıkma gibi belirtilerden bahsedebilirler. Hipoglisemi yani ani şeker düşmeleri, ileri yaşlarda çıkacak diyabetin habercisi olabilir. Obezite sorunu olan birçok kişide insülin direnci çıkabilir. Prof. Dr. Ahmet Selçuk Can zayıflamak için bize başvuranlara mutlaka insülin direncini ölçen testler yapılması gerektiğini ve gerek görülürse şeker yükleme testi uygulanmasını söyledi. İnsülin direnci ileriki yıllarda şeker hastalığına çevirebilir. Normal bir insanın kandaki glikoz düzeyi açlıkta 70 - 100 mg/dl arasındadır. Aşağıdaki durumlarda diyabet tanısı konulur.

a)      Açlık kan şekerinin 126 mg/dl üzerinde olması

b)      Rastgele mesela yemekten herhangi bir zaman sonra toklukta ölçülen kan şekerinin 200 mg/dl üzerinde olması ve kişide yüksek şeker belirtilerinin olması

c)      Şeker yükleme testinin ikinci saatinde kan şekerinin 200 mg/dl üzerinde olması

d)      Son üç aylık şeker ortalamasını gösteren HbA1C testinin sonucunun %6.5 ve üzeri olması. HbA1C değeri %5.8 altı olması normal, %5.9-6.4 arası olması sınırdadır.

e)      Hastadan veya laboratuvardan kaynaklı hatalar olabileceği göz önünde tutularak bu testlerin iki ayrı günde bozuk çıkması ile diyabet teşhisi konulur.

 

         Dünya Sağlık Örgütü 2005 ile 2030 arasında diyabete bağlı ölümlerin ikiye katlanacağını öngörmektedir. Sağlıklı beslenme, düzenli spor, normal kiloda olmak, sigarayı terk etmek tip 2 diyabet gelişimini önler veya geciktirir.

 

DİYABET HAKKINDAKİ BAZI GERÇEKLER:

 

1)      Diyabet vakalarının yaklaşık %5’i çocukluk ve adolesan çağında ortaya çıkan tip 1 diyabet, %95’i erişkin dönemde ortaya çıkan tip 2 diyabettir.

2)      Bunların üçte biri diyabetli olduğundan haberdar değildir.

3)      Ülkemizdeki diyabet görülme sıklığının önümüzdeki yıllarda daha da artması beklenmektedir.

4)      Diyabet ilk beş ölüm sebebinden biridir.

5)      Ülkemizde diyabet ve buna bağlı komplikasyonların tanısı, tedavisi, bakımı ve rehabilitasyonuna her yıl 5 milyar Avro harcandığı tahmin edilmektedir.

6)      Hem tip 1, hem de tip 2 diyabette doğru zamanda başlanan etkili tedavi, bakım ve izlem diyabetten kaynaklanan ölümleri ve maliyetleri azaltabilir.

7)      Diyabet hastalarının yarısı kalp ve damar hastalıklarından ölür.

8)      Diyabetik retinopati yani şekerin gözün retina tabakasında yaptığı tahribat en sık körlük nedenidir. Diyabet teşhisinden 15 yıl sonra şeker hastalarının %2’si kör olur, %10’unda ağır görme bozukluğu gelişir

9)      Böbrek yetmezliğinin en sık sebebi diyabettir. Diyabetlilerin %10’u böbrek yetmezliğinden ölür.

10)  Diyabetik nöropati diyabetlilerin yarısını etkiler ve yükselen kan şekerinin sinirlerde tahribatı ile olur. Diyabetik nöropati ve damar bozukluğu ayaklarda iyileşmeyen yaralara sebep olur.

11)  Diyabetli bir kişinin ölme riski aynı yaştaki diyabeti olmayan bir kişinin ölme riskinden iki kat daha fazladır.

 

En son 2010 verilerine göre Türkiye'de 35-70 yaş aralığında diyabet oranını yüzde 15 olarak tespit etmiştir. Türkiye'de 35-70 yaş aralığındaki nüfusun yüzde 52'sinin obez ve yüzde 34'ünün fazla kilolu olduğu bulunmuştur. Normal kilosunda bulunanların oranı ise sadece yüzde 13,6’dır. Metabolik Sendrom Derneği’nin bu araştırmada bulduğu en çarpıcı bulgu diyabet oranındaki artış. Ayrıca pre-diyabeti olan, yani gizli şekeri veya tıp dilindeki adıyla 'glikoz tolerans bozukluğu' oranının yüzde 9,6 olduğu ortaya çıktı. Yani toplamda diyabeti ve pre-diyabeti olan kişilerin oranı yüzde 24-25'lere varıyor. 35 yaş üstü 4 kişiden birinin kan şekeri bozuk. Her 4 diyabetliden 3'ü kan şekerini kontrol edemiyor. Diyabet sıklığın 60 yaşından sonra yüzde 30'lar civarında. Diyabet görülme sıklığı kentlerde köylere göre yüzde 2 oranında daha fazla olrak tesbit edilmiştir.

 

Türkiye'de diyabet hastaları üzerine yapılan anket çalışmalarında Türkiye'de teşhisi konulmuş hastaların yüzde 68'i düzenli tedavi görürken, yüzde 32'lik kısmının düzenli ilaç kullanmadığı bulunmuştur. Bu durum genelde hastaların diyabetli olduklarını kabul etmemesinden ve şeker hastalığını önemsiz görmelerinden kaynaklanıyor. Diyabet hastaları en çok körlük, diyaliz, böbrek sorunları, obezite, kalp hastalığı ve iyileşmeyen yaralardan korkuyorlar. Ayak kesilmesi ve iyileşmeyen ayak yaraları şeker hastalarının adeta korkulu rüyası konumundadır. Hastalar hastalıkları nedeniyle verimli çalışamadıklarından ve işe gidemediklerinden şikâyet ediyor. Bu durum gelir kaybı ile sonuçlanıyor.

 

DİYABETİN UZUN DÖNEM KOMPLİKASYONLARI

Uzun süredir diyabet ile yaşayanlar gözlerinde, böbreklerinde, sinirlerinde ve ayaklarında problemlerle karşılaşabilirler. Bu problemlere diyabetin uzun dönem komplikasyonları denir. Tıp dilinde retinopati, nefropati, nöropati ve diyabetik ayak olarak adlandırılır. Bu komplikasyonların gelişmesi diyabet sürenizin ne kadar uzun olduğu ile bağlantılıdır. Kan şekeri kontrolünün sağlanamaması uzun dönem komplikasyonların gelişimini kolaylaştırır.

 

HİPOGLİSEMİ NEDİR?

1)      Kan şekerinin 70 mg/dl altına düşmesi olarak tanımlanır.

2)      Bazı diyabetliler kan şekerleri 70mg/dl'nin üzerinde olsa da hipoglisemi belirtileri yaşayabilirler. Bu durum yüksek kan şekerine bünyesi alışmış öneğin kan şekeri hep 220-240 seyreden şeker hastalarında görülür. Bu hastaların kan şekeri aniden çok normal bir değer olan 100’e düşünce hipoglisemi yani düşük şeker belirtilerini hissederler.

 

HİPOGLİSEMİ BELİRTİ VE BULGULARI

Terleme

Titreme

Çarpıntı

Solgunluk (Soluk cilt)

Dudakta ve dilde karıncalanma

Sinirlilik

Açlık hissi

Konsantrasyon güçlüğü

Konuşma bozukluğu

Davranış değişikliği

Bulanık görme

Taşikardi

Oryantasyon bozukluğu

Bilinç kaybı

 

ORAL ANTİ DİYABETİK İLAÇ TEDAVİSİ

            Tip 2 diyabetli bir hastanın tedavisine, öncelikle diyet ve egzersiz ile başlanır. Eğer hastanın, kan şekeri bu şekilde kontrol altına alınamıyorsa, oral antidiyabetik olarak bilinen ağızdan alınan şeker düşürücü haplar kullanılmaya başlanır. Böylece hasta, diyet ve egzersiz ile yapmış olduğu tedaviye ağızdan alınan şeker düşürücü haplar ilave edilerek devam eder. Kan şekeri kontrolü haplarla da sağlanamıyorsa vakit kaybetmeden insülin tedavisine başlamak gerekir. Aksi halde şeker vücutta tahribat yapar.

 

İNSÜLİN TEDAVİSİ

İnsülin, vücudumuzda pankreastan salgılanır. İnsülin sayesinde hücrelerimiz kandaki şekeri (glikoz) kullanabilir ve enerji üretebilir. İnsülin tedavisinin amacı sağlam pankreasa benzer biçimde vücuda insülin sağlayabilmektedir. Normalde gün içinde az miktarda insülin sürekli olarak salgılanmaktadır. Yemeğe başlarken ve yemek yendikten hemen sonra ise, besinlerle alınan glikozu dengelemek için daha fazla insüline ihtiyaç vardır. İnsülin hücre zarındaki reseptörlere bağlanarak onları aktif hale getirir ve hücrelerin şekere olan kapılarını açar, böylece şekerin hücre içine girmesini sağlar. İnsülin hap ya da tablet şeklinde kullanılmaz. İnsülin, özel insülin enjektörüyle cilt altı dokuya enjekte edilir, sıvı halde bulunur.

Tip 1 diyabetlilerin hepsi ve tip 2 diyabetlilerin bir kısmında vücuda dışarıdan insülin verilerek yükselen kan şekerinin normal değerlere indirilmesine çalışılır. Tedavisiz hastalarda yüksek kan şekeri organlara çeşitli hasarlar verebilmektedir. Bu nedenle doktorunuz tarafından seçilmiş insülin dozu ve tipinin oluşturduğu tedaviye uymanız önem taşımaktadır.

 

HANGİ HASTALARDA İNSÜLİN TEDAVİSİ YAPILIR

1)      Tüm tip 1 diyabetli hastalara hayat boyu insülin tedavisi yapılmak zorundadır.

2)      Ağızdan şeker düşürücü ilaçlarla kan şekeri kontrolü sağlanamayan Tip 2 diyabetliler.

3)      Akut metabolik komplikasyon örneğin koma gelişmiş hastalarda ister Tip 1 diyabet, ister Tip 2 diyabet olsun insülin tedavisi başlanır.

4)      Akut stres, kaza, yanık gibi travma durumlarında,

5)      Cerrahi girişim yapılacak tüm diyabetliler,

6)      Önceden diyabet hastası olan ve daha sonra gebe kalan şeker hastaları,

7)      Hamilelikte ilk defa diyabeti ortaya çıkıp diyet ile kan şekeri kontrol altına alınamayanlar.

8)      Retinopati, nöropati, diyabetik ayak ve nefropati gibi komplikasyon gelişen diyabetliler.

9)      Pankreası herhangi bir nedenle ameliyatla alınmış olanlar.

 

YENİ GELİŞTİRİLEN TEDAVİLER

            Pankreasın organ olarak transplantasyonu, sadece pankreastaki insülin üreten beta hücrelerinin saflaştırılıp transplantasyonu, insülin pompası son yıllarda araştırılan ve günlük uygulamaya giren yeni metotlardır.